30 Mart 2012 Cuma

Başlayacağım da...

Genelde, biraz da sınav stresiyle tabi (üniversite sınavına hazırlanıyorum) çenem pek bir düşüktür. Çoğu şey hakkında söyleyecek çok şeyim oluyor çünkü. Tutamıyorum kendimi, yorum yapmak kendimi anlatmak ihtiyacı hissediyorum. Kimsenin de çok dinlediği yok normalde o ayrı. Bu halimi farklı şeylere bağlayanlar, beni garipseyenler çok, ama olsun ben bu hafif kafayı kırmış halimi enteresanlığıma bağlayanları dinlemeyi tercih ediyorum. Hem asıl ben onları garipsiyorum sonuçta kendimi kasmak sıkmak gibi bir derdim yok, aman neyse...
  Ben söylemek, bahsetmek istediğim şeyleri anlatayım...  Bir yerden de başlamak lazım tabi şimdi. Mesela -hazır kendini kasmak demişken- şu benim derin yaralarımdan biridir; genelde ben sadece belgesel izlerim insanlarına maruz kalırız. Onlara özel isimle hitap ettiğime bakmayın severim onları, kısmen bende onlardanım ama ben dizi de izlerim arada, ama biliyorum, sadece belgesel izlemekten zevk alan insan olabilir, çok doğal. Ama işte, herkesin her şeyden birbirine hava atma çabası nedeniyle sürekli bir sinekten yağ çıkartırcasına haha onda da daha süperim, şunda da sana fark atarım havası var. Bende yok mu bende de var, ama bunun farkına vardığımdan beri birazcık kısmaya çalışıyorum, çünkü çok sinir bozucu bir durum. Bir gün oturdum, bunun neden ileri geldiğini düşünmeye başladım, ama sadece bunun için oturmadım, o sırada zaten oturur vaziyetteydim, her neyse, aklıma şöyle bir teori geldi; insanlar en başta herkes ulaşamadığı ve günlük hayata uzak olduğu için batı kültürünü, onlara öykünerek çekilmiş dizileri, filmleri seyretmeye ve onları seyretmiş olmanın bir ayrıcalık meselesi olduğunu düşündükleri için bunları ulu orta etraflarındakilere söylemeye başladılar, günler geçti aradan yıllar geçti, herkes bunlara ulaşabilir bunları rutin yaşantısının içine katabilir oldu işte o zaman asıl havalı olan bunlarla ilgilenmemek kimsenin bilmediği yeni ve orijinal kişileri izlemek dinlemek oldu, bu seferde bu kişiler hava atmaya başladı gibi gibi. Yani sürekli önce bir şeyleri hep beraber yapma sonra da ayrı olma merakı. Böylece artık herkes her söyleneni böbürlenmek olarak algılamaya ve aslında herkes de konuşurken lafı bir yandan kendilerine getirmeye daha yatkın bir hale geldi. Ve bence bu nedenle ne zaman biri gerçekten yapmaktan zevk aldığı ve yaparken mutlu olduğu bir şeyi söylese eğer bu şey herkesin yapabileceği ilgilenebileceği bir şey değilse, genel izlenim "hava atmaya çalışıyor lavuk, kaç kere okumuştur/izlemiştir/dinlemiştir/yapmıştır." olup, bu şahsiyetin belirttiği eylem duymazlıktan geliniyor. Ben çok yaşadım böyle dialogları: 
"Dün bir film izledim harikaydı, İtalyan filmi, hikayesi çok farklıydı bir kere... bıdı bıdı" 
"hıı öyle mi..." 
  Tabi biraz da kıskançlık ve bir doz da çekememe durumu var bunun içinde bence. Keşke herkes kendini daha albenili göstermek için değil de cidden sevdiği bir şeyi sevdiği için söyleyebilse, ya da havası sönecek diye sevdiği bir şeyi söylemekten kendini alı koymasa. Mesela ben çevremde rahat rahat böyle geniş geniş "Hocam ben arabeske bayılıyorum, gerçekten bir güzelliği var benim için." diyebilecek insan tanımıyorum. Varsa gelsin tanışalım. Ama ben bu durumu bir öz güven eksikliği olarak görmüyorum. Hatta doğal bence, ya hatta bırakalım öyle kalsın, çünkü biri bunu söyleyebilse bile o çok derin ve anlayışlı gözüken kişiliklerinden sıyrılıp da, kimsenin, bu duruma kucak açabileceğine, normal karşılayabileceğine ve saygı duyabileceğine inanmıyorum, inanamıyorum. En azından bu durumun farkında olmayan kişilerin böylesine bir muvafakat gösterebileceğini aklım almıyor. Keşke olsa böyle insanlar da hepimiz kardeş kardeş yaşasak. Ama neyse canım, bence sen bırak da her şeyi neyi seviyorsan neyi istiyorsan onu yap.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder